CEZA YASALARININ GEÇMİŞE YÜRÜRLÜ OLMAMALARI VE LEHE YASANIN GEÇMİŞE YÜRÜRLÜ OLMASI
Ceza yasaları, hukuk devleti olmanın ve de kanunilik prensibinin bir gereği olarak ancak yürürlüğü döneminde işlenen fiiller bakımından uygulama alanı bulurlar.
Kişi , haksız bir eylemde bulunurken vatandaşı olduğu devletin ceza yasalarında işlediği fiilin suç olup olmadığını ve eğer suçsa bu suçun hangi tür cezai yaptırım ile yasaklandığını bilmesi , modern hukuk devletlerinde olması gereken yegane ve evrensel hukuk kuralıdır. Zira konuyu Türk Hukuku bakımından mercek altına alır isek, Türk Ceza Kanunun 4. Maddesi itibariyle kişileri , işlemiş oldukları cürümler bakımından bu fiillerin suç olmadığını bilmemesi şeklinde vücut bulan savunmalarının dinlenmeyeceğini hüküm altına aldıktan sonra bilmesi gerektiğini varsayım olarak kabul ettiğimiz ceza hukuk kuralından başka bir norm ile kişiyi sorumlu tutmamız veya kanunda belirtilen ceza miktarından daha ağır bir yaptırıma tabi kılmamız kişilerin hukuka olan güvenini alt üst edecektir. Keyfi yargılamaları arttıracak ve hukukun üstünlüğünden üstünlerin hukukuna geçişin yolu açılmış olacaktır.
Yukarda bahsini yapmış olduğumuz mevzu , ceza yasalarının aleyhe hüküm ve cezai yaptırım içeren halleri olduğunu belirtmekte fayda vardır. Zira Türk Ceza Kanunu bakımından lehe yasaların fail veya hükümlü adına geri yürümesinin yolu Türk Ceza Kanununun 7. Maddesi ile şöyle belirtilmiştir: ‘’….. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz….’’
Uygulama açısından eğer kişi bir suçtan hükümlü ise ve cezasını ceza infaz kurumlarında çekmekte ise , daha sonradan çıkan yeni yasa ile hükümlünün işlediği fiil suç olmaktan çıkar veya daha az cezayı içeren bir yaptırıma bağlanır ise hükümlü bundan derhal faydalanacaktır. Eğer yeni çıkan yasa daha ağır bir cezsayı tatbik eder veya başta suç olmayan fiil kanunda cezaya tabii tutulur ise fail bundan cezalandırılmayacaktır.
Eğer kişi henüz hükümlü değil de sanık pozisyonunda yargılaması devam eden bir kişi ise ; yargıç fiilin işlendiği sıradaki ceza yasası ile sonradan çıkanyasayı kıyaslayacak ve failin lehine olan yasa maddesi uygulanacaktır. Bu kıyası da şu esaslar üzerinden yapacaktır;
- Suç karşılığı para cezası ön gören yasa , hapis cezası ön gören yasaya göre daha
lehedir.
- Şayet bir yasada suç karşılığı sadece hapis cezası, diğer yasada ise hapis cezası ile para cezası seçimlik ise seçimlik yasayı ön gören yasa daha lehedir.
- Şayet bir yasada suç karşılığı sadece para cezası , diğer yasa ise hapis cezası ile para cezasını seçimlik olarak ön görüyor ise sadece para cezasının ön görüldüğü yasa daha lehedir.
- Eğer her iki yasada verilen cezaların türü aynı ise ; hapis cezalarında sürelerin , para cezalarında ise miktarın karşılaştırılması gerekir. Bunun sonucunda iki yasada da belirtilen hapis cezaları süreleri sabit ise failin lehine olan yasa daha az cezayı öngören yasadır. Eğer her iki yasada da cezanın aşağı ve yukarı sınırı belirtilmiş ise bu ihtimalde çeşitli olasılıklar ortaya çıkar. Bunlardan ilki , aşağı sınırları aynı ancak yukarı sınırları farklı ise failin lehine üst sınırı az olan yasadır. Yukarı sınırları aynı ancak aşağı sınırları farklı ise failin lehine aşağı sınırı daha az olan yasadır. Diğer ihtimal ise bir yasanın belirlediği alt ve üstü sınır diğer yasanın belirlediği alt ve üst sınırı içine alması durumudur. Örneğin birinci yasa, suç için 2 ila 12 yıllık bir süreyi ön görürken diğer yasa 4 ila 10 yıllık gibi bir süreyi düzenlemesi halidir. Bu husus doktrinde tartışmalı olmakla beraber çeşitli olasılıklar ortaya atılmıştır. Müelliflerin bir kısmı faile ,kendisine uygulanacak bu yasalardan birini seçme imkanının tanınması gerektiğini savunurken bir kısmı da ceza hukukunun bir kamu hukuku dalı olduğu ve faile böyle bir imkanın tanınmaması gerektiğini belirtip iki yasanın da bağdaştırılıp faile 2 ila 10 yıl arasında bir cezanın verilmesi gerektiğini savunurlar. Bakın ve kabul gören görüşe göre ise karma şekilde ceza tayinini uygun görmemekte ve failin işlediği suç bakımından yukarı sınırı daha az olan cezanın onun lehine olduğu görüşünü kabul etmektedirler. Cezanın alt sınırının kendilerinin lehe olan yasanın belirlenmesinde neden önemli olmadığını da ‘’bir suç için kanunda yazılı olan cezanın aşağı sınırı sanık için bir hak teşkil etmez , diğer bir deyimle ile yargıcın cezanın en alt sınırına hükmetmek gibi faile bir borcu yoktur. Yani fail yargıçtan cezanın en alt miktarını kendisine uygulanması gibi bir istekte bulunamayacağından dolayı cezanın alt sınırı kendisi için bir hak oluşturmayacağından ancak üst sınırı için ise fiili işlerken yasadaki en üst miktarı kendine esas alacağından dolayı kendisi bakımından bir hak oluşturur.’’görüşü hakimdir.